Çok açık ki beden, mekansal deneyim içinde kendisine uyanır. Ve bu uyanışla birlikte kendisini oranlı büyüklükler bütünü olmaktan kurtarır. Artık ötekileri de bir beden olarak anlamanın eşiğinde, toplumsal bir beden olarak iyice kayganlaşır ve parçalarına ayrılır. Kendisinin aynı zamanda bir başkası (öteki ya da ötekiler olduğu (toplumsal beden) kavrayışı (salt deneyimden 'dil'e ya da toplumsala geçiş) aslında klasizmin çöküşünüde dile getirmektedir. Ancak nedense ısrarla, bu çöküş, bedenin sadece oranlı büyüklükler bütünü olması durumuna bağlı dirençle yeniden inşa edilmek istenmektedir. Hala, kısmen/ya da ağırlıklı olarak sürdürülen bu durumun tartışması, bedenin hiç de yalın olmayan kaygan,zıtlıklarla dolu çokluklu yapısının anlaşılmasıyla elbette, yeni bir seyire büründü... Bu seyir hala sürüyor ve izliyoruz, kimi kez içinde yeralmaya çalışıyoruz: tüm yeni olan ve anlaşılmayan durumların yarattığı 'moda olma' tepkilerini de üstlenerek. Ancak bu seyrin tartışması sürerken en önemli durum, bedenin kendisi ve bir başkası olarak, kendi içinde sürdürdüğü gezinti olmaktadır.
Bu, zorluklarla dolu, ne yalın, ne de sonu olan gezintiye çıkma cesaretini üstlenmiş biz mimarlara hiç olmazsa bu asli, ilk serüveni kaçınılmaz biçimde kavramak düşüyor. İşte Lefebvre de şöyle anlatıyor bu durumu: Bedenin kendisi gibi açık,anlaşılır ve somut ama, karışık, karmaşık, çetrefillli,örtük ve belirsiz.
çeviri:Aslı Doğay / derleme: Murat Uluğ-Aslı Doğay
mimarlık277/1997[9]
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder