23 Mart 2010 Salı

felsefede gezinmeden, dünyası görülmüş sayılmaz mimarlığın...




“...Madde ve bellek arasında saf algı ve saf anı arasında, şimdi ve geçmiş arasında bir doğa farkı olmalıdır. Geçmişin kendinde yaşamını sürdürdüğünü düşünmekte böyle güçlük çekiyorsak, bunun nedeni geçmişin artık var olmadığına, varolmayı bıraktığına inanmamızdır. Böylece, Varlıkı şimdiki-varlıkla karıştırırız. Oysa şimdi yoktur; o, daha çok hep kendi dışında olan saf haldeki oluştur. Şimdi yoktur ama eylemde bulunur. Onun temel öğesi, varlık değil eylemde bulunan ya da yaralı olandır. Bunun tersine, geçmişin eylemde bulunmayı ya da yararlı olmayı bıraktığı söylenmelidir. Ama geçmiş varolmayı bırakmamıştır. Geçmiş kendinde varlıkla örtüşür. Geçmişin “varolmuş olduğunu” söylemeyeceğiz, çünkü o, varlığın kendinde halidir.(varlığın kendini tükettiği ve kendi dışına yerleştiği biçim olan şimdinin karşısında)varlığın kendinde saklı durmasının biçimidir.”(Bergsonizm syf 86)

Öngördüğümüz tüm kategoriler arasında varolduğunu düşündüğümüz doğa farkları, kategorilerin birbirleri ile olan etkileşimini sınırlandırır. Mimarlık ve felsefe kategorileştirme üzerine iki örnek olabilir. Sanat, bilim aynı şekilde farklı iki kategorileştirmedir. Mimarlık sanat mı?, bilim mi?, felsefe ne kadar rasyonel? gibi sorular durumları doğa olarak farklılaştırmamızın sonucu oluşan kafa karışıklıklarıdır. Tüm bu kavrama ve hayatı edinme biçimlerimiz, birbirlerinden doğa olarak değil derece olarak farklıdırlar. Bu derece daha az yada daha çok olarak değil, fazlar olarak belirir. Böyle düşündüğümüzde şimdi, geçmiş, gelecek aynı anda ve burda belirir. Bu, zaman ve mekan kategorilerininde birbiri içine geçtiği andır. Tüm fazların birlikteliği ve dinamikliği, yeninin her an belirme ihtimalinin garantisidir aslında. Durumları kategoriler olarak ayırmak fazlar arasındaki dinamik ilişkilerin sabitlenmesi ve koşullanması anlamına geleceğinden, yeni ve anlık olan beliremez.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder